Önder Sav: Kılıçdaroğlu tek adam
Bu resmi görüntülemek için lütfen JavaScript’i etkinleştirin
Türkiye bir genel seçimi daha geride bıraktı. Muhalefet kazanmaktan bu kadar eminken, yenilgiler, hatalar, eksiklikler konuşulmaya devam ediyor.
Habertürk canlı yayınında Mehmet Akif Ersoy’un konuğu eski CHP Genel Sekreteri Başkan Sav.
Önder Sav: “Baykal tek adamdı, Kılıçdaroğlu da öyle”
Mehmet Akif Ersoy, Kılıçdaroğlu ve muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tek adam olarak gördüğünü hatırlattı, “Kılıçdaroğlu ve Baykal’ın kendi güç alanlarındaki tek erkekler olduğunu mu düşünüyorsunuz?”diye sordu.
Önder Sav, ikisinin de tek adam tavrı içinde olduklarını söyledi.
CHP için bir çelişki değil mi? Bu durumda ne hayal edecek?
Ersoy, şunları söyledi: “CHP olarak iktidara talip, onların siyasetini eleştiriyorsunuz ama kendi içinizde aynı sistemi sürdürüyorsunuz, bu bir çelişki değil mi? Kendi iktidar alanınızda yapamadığınız neyi vermeyi hayal ediyorsunuz?”soruyu yöneltti.
Önder Sav: CHP’de hukuk yok sayılarak sonuç alınır
Önder Sav’ın yanıtı şöyle oldu:
CHP’nin anayasal yapısı gereği tekçilik tartışılıyor. Ama CHP’nin yasayı hiçe saymasıyla sonuçlanmasını son derece üzücü buluyorum. Yoksa neden hak, hukuk ve adalet zemininde yürüdük diye soracaklar.
Sav’ın diğer açıklamaları şöyle:
“Arkadaşların zaman zaman beni eleştirirdi”
Çoğu partide genel sekreterlik önemli bir makamdır. Hep onun bilincinde hareket ettim. Parti organlarını aşmadan hem başkanın hem de çalışma arkadaşlarımın düşüncelerini değerlendirerek teşkilatla ilgili konuları gündeme getirmeyi adet edindim. 7 Ekim 2000’de başlayıp 3 Kasım 2010’da sona eren genel sekreterlik dönemimde birçok kişi, birçok partili genel sekreterden çok şeyler biliyordu. Bu doğaldır, partinin ikinci adamı konumundadır. Ancak, o kadar değildi. Bu ilişkilerden dolayı meslektaşlarınız tarafından zaman zaman eleştirildim. Tarafların bahislerinde benim kendilerine iletmediğim bahis üzerine değerlendirmeler yapıyorlardı. Onları memnuniyetle karşılarım. Çatlak kapı kamerasıyla odama gelen çalışma arkadaşlarınızı kabul etmem. Nezaket gereği bana haber verilmeliydi. ‘İhtiyacım olduğunda seni ararım’ derdim.
“Birand’ın sorularına bakmadım bile”
Arada bir televizyona çıkıyordum. Genel sekreterlikten ayrıldıktan sonra. Allah rahmet eylesin Mehmet Ali Birand döneminde programdaydım. Çok ısrar etti. Kıymetli genel lider Kemal Kılıçdaroğlu ile yollarımızı ayırdık. Bay Birand biraz tartışmacı bir sunucu ve televizyoncuydu. Ara sıra konuşmacının ortasına müdahale ederdi. Bu pek hoşuma gitmedi. Böyle bir durumda bana hangi bahisleri sormak istediği ile ilgili bir metin hazırladı ve nazik davrandı. Uzattı. Ben de bakmadan çevirdim. ‘Birand bey Önder Sav’ın çanak tuttuğunu kim söyledi size’ dedim. Şaşırdı, belki de beni ukala buldu. Sonunda programdan memnun kaldı.
“Muhtar seçilemeyenler faturayı bana kesti”
20 Nisan 2010’da kongreyi ilan ettik. Deniz Bey henüz gitmedi. Uğursuz olay ayın 7’sinde gündeme geldi. Deniz Bey 2-3 gün haklı olarak onu düşündü. Ayın 10’unda istifasını verdi. Bana istifa edeceğini söylemedi. Küçük bir sipariş verdi. Fakülteden arkadaş olduğumuz bir kişi. Yapsaydı daha mutlu olurdum. Belki birkaç şey önerebilirim. Benimle ayrılmamasını asla içselleştirmedim. Ardından parti içinde kimin genel başkan olacağı konusunda büyük bir tartışma başladı. CHP’nin 12 gün içinde lider bulması gerekiyor. Organizasyonun ana odak noktası benim üzerimde. ‘Sen genel lider ol’ dediler. 10 yılı aşkın süredir onların genel sekreteriyim. 2 büyük genel seçim ve 2 büyük yerel yönetim seçimi yaşadık. Birçok kişi belli bir yere gelememenin sebebi olarak beni gördü. Hatta il meclisi olamayanlar, bazı yerlerde muhtar olamayanlar, belediye meclis üyesi olamayanlar bile bana tasarıyı verdiler. Deniz Bey’den sonra bu şoku nasıl atlatabiliriz, benimle tekrar barışabilir mi diye tartıştım.
“Arkadaşlarımız Kemal Bey’i istemedi”
MYK’nın neredeyse tamamı önümdeydi. İzole bir genel sekreterdim. Deniz Bey tekrar dönmeli; Hatta Deniz Bey’in de buna istekli olduğunu hissediyorum. Yeni bir etkinlik var, Türk toplumunun hassasiyetlerine odaklanacak bir etkinlik. Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan olayla ilgili konuşmaya başladı. Meydanlarda konuşuyordu. Partimiz olarak Deniz Bey’i tekrar genel lider yapmamızın zor olacağını düşündüm. Duygularım ve zihnim arasında gidip geliyordum. Duygularım, fakülteden beri paylaştığım siyaset adamının bir daha cumhurbaşkanlığına gelmemiş olması. Sonunda aklımı öne koyarak hareket etme ihtiyacı hissettim. Deniz Bey bizi konutuna davet etti. Ben, Onur Oymen, Mustafa Özyürek, Yılmaz Ateş. Üç genel başkan yardımcısı ve ben. Deniz Bey’in yeniden başkan olma niyeti ve hevesi satır aralarından anlaşılıyordu ama açıktan açığa bir şey söylemedi. ‘Biz kime yapıyoruz’ denir. Kemal Bey’in adı da geçiyordu. Arkadaşlar itiraz etti. Başkanlığa uygun ve layık görmediler. Ben de bir şey söylemedim. Bu ispatlaması zor bir iş ama ben söyleyeyim; Kemal Bey yanıma geldi. “Efendim işler pek iyi gitmiyor. ‘Deniz Bey dönerse parti zarar görür, sen başkan olursun’ dedim. Ona teşekkür ettim, bunu tartışabileceğimizi söyledim ve bu benim için net değildi. Bir veya iki gün içinde bariz bir netliğe ulaştım. Kemal Bey’in huzurunda anlattığım tartışmalardan partiyi çekip çıkarabilirdik. Gerçekten de yaptık.
“Deniz Bey’in portresine pet şişe attılar”
Baykal Bey doğal olarak bana gönül verdi. Ama merhabamız devam etti. Parti barajın altına düştüğünde sorumluluğu üstlendi ve istifa etti. Sonra geri dönmeyi düşündü. Harika bir kongreydi. Sn. Adnan Keskin genel sekreter, Sn. Eşref Fazilet ise genel sekreter yardımcısıdır. Ben kümenin başkan yardımcısıyım. Deniz Bey’in arkadaşı olduğum için arkadaşları ‘birlikte gidip konuşalım’ dediler. Bu arada Deniz Bey’in teşkilatından da imzalar toplandı. Deniz Bey’e bu işin kolay olmayacağını anlatmaya çalıştım. Levent Gökay’ın hayatta olması ve beni cep telefonundan araması çok garip bir tesadüf. ‘Buradaki salonda çok kötü şeyler oluyor. Antalyalılar Deniz Bey’in posterini açtı, pet şişeler ve ayran şişeleri çöpe atıldı’ dedi. O sırada düğmeye bastım ve herkese dinlettim. ‘Senin portrene bile tahammülü olmayan bir grup delege var’ dedim. Deniz Bey, ‘Hayır, üstesinden geleceğiz’ dedi. Genel olarak 6-7 lider adayı vardı. Son konuşmayı yaparak bitireceğiz” dedi. ‘Nasıl kura çekilecek’ dedim. Deniz Bey ‘sen halledersin’ dedi. ‘Peki, diyelim ki başardık, kongre havasını soluyalım’ dedim. İl başkanımızın dediği gibi; Yoksa farklı bir hava mı var? ‘Toplanan bu imzaları sizin adınıza verebiliriz ama geri almanız gerekiyorsa veremeyiz’ dedim. Bir kağıda yazıp imzalattım. Adnan Keskin Bey’e verdim. Kongreye gittik ve tabloyu gördük. Kötü hava vardı. Telefonu alıp Deniz Bey’i aradım ve ‘İmzalarınızı koltuğa vermeyiz’ dedim. İş kapalı. O zamanlar arkadaşlığımı gösterme ve partiyi izleme içgüdüsüyle hareket ettim.
Kılıçdaroğlu’nun genel lider olma süreci
Sonra Kılıçdaroğlu beyefendi yanıma geldi. “Deniz Baykal beni aradı” dedi. Git, dedim. Aday olur musun diye soracak dedim. Ne söylemeyi düşünüyorsun dedim. ‘Ne söyleyebilirim?’ dedi. ‘Bana sorarsan sanmam’ dedim. Ben adayım diye Kemal Bey çıksaydı işler ters giderdi. Bana çıktı, konuşmaları aktardı. Cuma günüydü. Kılıçdaroğlu ile Kızılay’daki ofisimde görüştük. Orada işi şekillendirdim. ‘Bana teklif ettin, şimdi ben sana teklif ediyorum, partiyi bu musibetten kurtarmalıyız’ dedim. Sayın Kılıçdaroğlu, Melih Gökçek ve Dengir ile Mir Mehmet ile yaptığı tartışmada havayı yakaladı. Uygun bir aday gibi görünüyordu. Halk tarafından tutulduğunu da gördüm. Halk arasında alkışlıyordu; Hatta benden fazla alkış aldı. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığının parti içindeki tartışmaları sonlandıracağını ve yolumuzu açacağını düşündüm. Pazartesi günü genel merkezde adaylığını açıkladı. Grup başkan yardımcılığından istifa ettiğini söylemesini istedim. Tereddütle karşılandı. ‘Örgütü ve delegeyi tanımıyorum’ dedi. ‘Biliyorum, halkı düşünüyorsun’ dedim. Muhteşem bir kongreydi. Merhum Bülent Ecevit’in beyin dönemini hatırlatan bir kongre. Herkesin memnun olduğu ziyafetin olduğu son kongre oldu. O kongreden sonra görev almak istemedim. Kemal Bey ısrar etti. “Geçiş dönemi olmalısın” dedi. 3 Kasım’a kadar genel sekreterlik görevimi sürdürdüm.
“Kemal’in iş yapma şeklini beğenmedim”
Baykal Bey ve arkadaşları ‘Deniz Bey’in başkanlığını engellediniz’ diyerek bana karşı tavır aldılar. Hakların kırılmasını, garip bulmuyorum. Mehmet Sevigen artık televizyonda benim genel sekreter yardımcımdı. Ben, Ali Topuz ve Kılıçdaroğlu ortak tabirle bu işi sahneledik dedi. Merhum Ali Topuz’un bu olayla bir ilgisi yoktur. Bu iş Kemal Bey ile benim aramda gelişti. Sonra Kemal Bey’in gelişinin proje olduğunu söyleyenlere kızdım. Hayatımda hiçbir şekilde uydu olmadım. Aklımın ve yeteneklerimin gerektirdiğini yaptım. Zamanla benim anlayışım Kemal’in iş yapış biçimiyle uyuşmadı. Bu bir referandum. O zamanlar MHP bizimle hareket ediyordu. MHP’li belediyelerin kazandığı yerlerde istenilen oylar gelmedi. Açıkçası, bu oylar ‘evet’ idi. Bunu analiz ederek olası oyumuzu hesapladım. Yüzde 34,5-35 gösteriyordu. Baykal Bey gidince anket şirketlerinin ortak rakamı yüzde 28’di. Hala yüzde 28’e ulaşamamanın hayal kırıklığını yaşıyorum.
“Tatil tatili yaptım”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı CHP’ye mektup göndermeye başladı. Aralık 2008’de Kemal Anadol’un başkanlığını yaptığı kurultayda tüzük değişikliği yapıldı. Bu tüzük değişiklikleri benim siyasi favorilerim değildi. Bunu örgütün nezdinde Baykal Bey’e söyledim. Gerçekten de genel sekreter olmama rağmen, o tüzük için oy kullanmadım. Sayın Baykal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bağlanacağı korkusuyla bu tüzüğü uygulamadı. Baykal Bey, değiştirdiği tüzüğe göre partiyi genel başkan olarak yönetemedi. Bu arada kongrede verilen önerge ile tüzük hükümlerinin ertelenmesine karar verildi. Yargıtay Başsavcılığı ‘Bunu yapamazsınız, düzeltin’ yazdı. Hukuk mesleğimin verdiği cesaretle ‘Bunu dikkate almayalım’ dedim. 10 yıllık genel sekreterlik görevimde çocuklarımla ancak Kurban Bayramı’nda tatil yapabildim. Tatildeyken asistanlarımdan biri aradı. ‘Efendim Yargıtay’dan yazı var, siz bu tüzüğü uygulamayın’ diye okudu. Bu olay Yargıtay’dan gelen mektubu saklıyormuşum gibi algılandı. Kılıçdaroğlu’nun günahına girmek istemiyorum. O öyle algıladı mı bilmiyorum. Nihayet üçüncü yazı geldi. Küme toplantısıydı. Hakkı Süha’ya ‘Muhterem genel başkanımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeyse gidip ona anlatalım’ dedi. 21:00’e kadar gelmedi. Geldi, çok mu umursadı, takdir mi etti bilmiyorum. Odası kilitli, sekreteri yok. Hakkı Süha Bey’in odasında bir ortama geldik. makaleyi anlattım. Sağcı bir partinin tüzüğünü teslim ettim. Tüzüğümüzü okudum. Yukarıdan aşağıya benzer öğeler. ‘Sağ parti tüzüğü ile sol partiyi yönetebilir miyiz’ dedim. Ertesi gün İstanbul’a gitti. Basın mensuplarımız soru sorarsa Kemal Bey ifşa olmasın diye aradım diye düşündüm.
“KEMAL BEY’E ‘BAŞARILI OLDUN’ SÖYLEMEK İSTEDİM”
“Kemal’e başarılı olduğunu söylemek isterim”
Bir muhabir sorar, ‘Efendim Yargıtay’dan yazı var’ dedi, ‘Görmedim’ dedi. İçimde bir şeyler kırıldı. Şimdi iplerin koptuğunu fark ettim. Ekim gibiydi. Ondan sonra 3 Kasım’da yollarımız ayrıldı. Parti Meclisi çıkışında partinin ekseninden kayacağını, omurgasının zedeleneceğini söyledim. Genel başkanlık ve parti meclisi için girişimde bulunan arkadaşlarımı takviye ettim. Mesela ben Muharrem İnce Bey’i destekledim. Herkes Kılıçdaroğlu’na kızgınım sanıyor, ben kızgınım, alakası yok. Partinin çıkarlarını düşünürüm. 2011 seçimleri peşimizdeydi. 2011’den 14 Mayıs 2023 seçimlerine kadar hep beklerdim ki parti iyi bir başarı yakalasa da Kemal Bey’e gitsem ‘Yanılmışım Kemal Bey bunu aştınız, başardınız’ demek isterdim. ‘. Ama böyle bir başarı olmadı. ‘3 yıl doldu, başkan 3 yıldan fazla görev yapamaz, makam fiilen boş, hukuken dolu’ dedim. Hem Siyasi Partiler Kanunu’nda hem de tüzüğümüzde genel başkan en fazla 3 yıl için seçilir diyor. 26 Temmuz’da 3 yıl doldu.
“Sayın Kılıçdaroğlu gereğini yapıp istifa etmelidir”
CHP’nin darp edilmesini, yaralanmasını istemiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu 3 yıldan fazla görev yapamayacağı için Kılıçdaroğlu’nun Parti Meclisi genel başkan yardımcılarından birini seçerek 45 gün içinde istifa etmesi ve genel kurula gitmesi gerekiyor. Hukuku çiğneyerek siyaset olmaz. Hukuk ne ise onun çerçevesinde olmak zorundayız. Benim derdim Kılıçdaroğlu değil. Bu tür devam partiye zarar verir. Türel yollarına gidilebilir, gidilemez, bunlar tartışılır. Partinin o noktaya gelmesini istemiyorum. Genel lider yüzünden tartışmalı hale gelmesini istemiyorum. Genel lider değişmez diye bir şey yoktur. Partinin başarısızlığında genel önderlik yapan siyaset adamının doğruyu görmesi ve gereğini yapması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu istifa eder, parti 45 gün içinde kongreye mal olur. İsterse tekrar aday olabilir, orada bir yük yok. 25 Temmuz 2020’de toplanan kongre delegeleri büyük bir çoğunlukla Kılıçdaroğlu’nu seçti. Tıpkı delegelerin çoğunluğunun halen kongre delegesi olarak görev yapacak durumda olduğu gibi.
“O günün şartlarında İmamoğlu daha uygundu”
Sayın genelkurmay başkanı ‘kayıplar var ama başarısız sayılmayız’ ifadesini kullandı. Halkın kanla oy toplamaya çalıştığı seçim kazanılamadı. O seçimden sonra ağlayan çok insanımız oldu. İlk seçimde kazanabileceğini ama ikinci seçimde kazanamayacağını düşünüyordum. Kılıçdaroğlu ile tartışmam öfke ve kırgınlık değil. Adaylıkla ilgili, 1 yıl önce WhatsApp’tan yapılan bir paylaşımda, “Tabii bir genel başkanın cumhurbaşkanı adayı olmak istemesinde doğal bir şey yok. Başkan onun önünü açsın’ dedim. Olmadı. İmamoğlu o günün şartlarına uygun ama onun da davaları vardı. Güya ben makamımda İmamoğlu Bey’in lehine toplantılar yapıyordum. Ankara’da Bu koca bir yalan Bir zamanlar Antalya’da yaşıyorum.
“4 parti yüzde 25 oy aldı, geri dönüş var”
Bir genel lider, yönetimiyle birlikte büyük bir seçime girdi ve başarılı bir sonuç alınamadı. Cumhurbaşkanlığı’nda yüzde 48, Meclis’te yüzde 25 oy aldı. 4 parti ile yüzde 25 alındı, o zaman geriye gidiş var. Geliyorum diyen başarısızlıktı. İl, ilçe başkanlarının görevlerinden ayrılmalarının hiçbir hukuki dayanağı yoktu. 40 il ve 40 ilçe başkanı görevlerinden istifa etti. Bulundukları illerde CHP için bu kadar emek veren 8 isim değerlendirildi. Ardından 3 ilçe başkanı seçim yapılacak yerlere geldi. Genel merkezin bu örgüte bakış açısının pek sağlıklı olmadığını gösterdi. Şu anda 20 ilde milletvekili yok. Türkiye’nin dörtte biri. Gitmelerini istedikleri siyasi yapı, Adalet ve Kalkınma Partisi gitmedi. Bir genel liderin bunu görüp ‘Ben başkan olmaya devam edeceğim’ demesi seçmende inandırıcı değil. Sayın Kılıçdaroğlu fazla eğilmeden istifa etmelidir. Aksi halde deneyimli bir siyasetçi olarak yaklaşan yerel seçimlerin sonucunu olumsuz görüyorum.
“Parlamenter sisteme dönmek artık zor”
Cumhurbaşkanlığı seçiminin yanı sıra milletvekilliği seçimleri de yapıldı. Genişletilmiş bir parlamenter sistem getireceğiz denildi. Binlerce sayfa metin yazıldı, şimdi tozlu raflarda. Parlamenter sistemin gelişmesi artık çok zor. İleride ‘Başkanlık sistemini değiştirelim’ denilebilir. Burada insanlar yüksek sesle ağladı. O kadar umutluydu ki seçmenler ve anket şirketleri bu kadar abartılı rakamlarla kampanyaya katıldı. CHP’nin kampanyayı kaldıramadığını kabul edelim. Biraz hayalperest, çocukça ve yerine getirmesi zor vaatler. Ben CHP’nin bütünlüğünü koruyarak ayakta kalması ve ileriye doğru adım atması gerektiğini düşünen siyasetçilerdenim. Geldiğimiz siyasi tablo neticesinde Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerektiğini söylüyorum.
“CHP’de geçmişi temiz olan tonlarca insan var”
CHP gibi dev bir parti sadece bir kişiden mi hüküm giyer? Bunun dışında aday olamaz mı? CHP’de biat kültürü yok. Tartışma kültürümüz var. Tartışarak bir yere varma kültürü var. Bülent Ecevit Bey’in İsmet Paşa ile görüştüğü kongrelerde ‘Biz esir değiliz, hür firkanın hür erleriyiz’ dedi. Sayın genelkurmay başkanı ‘temiz geçmişi olan bir kişi’ diyor. Sadece o değil. Birkaç detay var. ‘CHP’nin genel başkanı olacak kişinin partiyi yönetebileceğine inanmalıyım. Partinin ilkelerine bağlı kalmalı, partiyi geliştirebileceğine inanmalı ve temiz bir geçmişe sahip olmalıdır. Bunu kim belirleyecek? Bay Kemal karar verecek mi? Adaylar boy olarak ona gidecek. Bazı çevrelerde adı geçen bir arkadaşa ‘Adını duyuyoruz’ dedim. İmamoğlu değil, isim vermeyeceğim. Bana güldü ve ‘Rapor almak istiyorum, kirli miyim değil miyim’ dedi.
“Zom toplantısı, önemli değil”
Zom toplantısını abartmıyorum. Bir grup arkadaşın aralarında yaptıkları bir şey. Tartışıyorlar. Haluk Koç, Haluk Koç’un adaylığı döneminde merkez yönetim kurulu üyelerinden bazılarının kuruluşları arayıp ‘ziyaret ederken görüşmeyin’ dediğini söyleyince çok kötü bir tavır aldım. Eleştirirsen, beğenirsen, imzalarsan. Bu görüşme önemli değil. Sızdırmasaydı daha iyi olurdu.
“Kılıçdaroğlu iyi çalıştı ama sonuç bu”
Sayın Kılıçdaroğlu 13 yılda 100’den fazla merkez yöneticisi değiştirdi. Hakkını yemek istemiyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük çaba gösterdi. Ama sonuç buraya geldi. Bazı arkadaşlarımızda ‘olağanüstü kongre ancak genel başkan seçim maddesi koyabilir’ anlayışı var. Görmedikleri veya görmek istemedikleri konular vardır. Siyasi Partiler Kanununda bir başkanın olağanüstü kongreyi, gerekli gördüğü takdirde Parti Meclisini veya imzaların beşte birini toplayan kongre delegelerini toplantıya çağırması. En az beşte biri yarımdan bir fazlaya çevrilmiştir. Burada başkan kongreyi çağırmıyor. CHP’de kongreden sonraki en yetkili organ olan Başbakan’ı yok sayıyor, onun yerine başkan koyuyorsunuz.
“Seçmen Kemal Bey’e güvenini kaybetti”
Veda boştu. Öncelikle partide vedalaştı. Tartışmalı liderlik pozisyonu devam ederse bu tartışmalar bitmeyecek. CHP fabrika ayarlarına dönmelidir. Yaptığı hataları yapmamalıdır. Bin sayfalık güzel kanunlar yazıyorsunuz ama manşet olacak bir cümle seçmeni daha da sürüklüyor. Seçiminiz bir kez inanmalıdır. Seçmen Kemal Bey’e güvenini kaybetti. Asıl sorun orada. Kemal Bey’in bu inancı sürdürmesinin imkansızlığına bu yüzden atıfta bulunuyorum.
“CHP ve FETÖ’nün adının geçmesine üzüldüm”
CHP’de bu duyguların var olması son derece üzücü. CHP’nin üzerine böyle bir imajın çökmesi. Devrim ilkesini kendine koyan partinin bir tarikat liderinden izin alıp halkına kapılarını açmasını kabul edemem, hoşgöremem. FETÖ iltisakları ve bağlantıları ‘CHP içinde’ denilince üzülüyorum. Siyasetin bir cilvesi olarak belli kesimlerden oy almaya çalışıyorlar; ama böyle bir yapılanmanın CHP’liler tarafından pek hoş karşılanmadığını biliyorum. Hatta insan kendini yorgun, bitkin ve umutsuz hissetmeye başladı. Çıta yüksekti, çıta fark edilmemişti. Seçmen sonuca bakar. Oyum nereye gitti?
“Kemal Bey’in artık partiye katacağı bir şey kalmadı”
Bir siyasi partinin kurumsal çıkarı başkadır, o partinin seçmeninden oy almak başkadır. 14 Mayıs’tan 28 Mayıs ortasına kadar strateji değişti. Milliyetçilik rüzgarı hatırlandı. Bu da olağan seçmen endeksinde “Neden böyle oluyor?” Kongre hızlı olmalı ve genel lider istifa etmeli ve bunun önünü açmalıdır. Olmazsa CHP’nin ileride çok zor sorunlarla karşılaşacağını görüyorum. Kemal Bey’in artık partiye katacağı bir şey kalmamıştır.